Salvador Dali sergisine gittikten sonra entelektüel boyutun doruklarına ulaştığım için sanatçı ruhumu keşfettim. Ancak sanata gark olacak kapasiteyi kendimde bulamadığımdan en son erkek arkadaşı tarafında da yine o geceden sonra terkedilmiş kızlar gibi kendimi mutfağa attım.
Bir de ne göreyim! Meğer içimdeki o sanatçı ruhu hep varmış. Meğer bana lisede 'ustaların ustası', üniversitede 'üstadların üstadı' denmesi boşa değilmiş.
Üstüme düşen ruhumu serbest bırakmaktı... ve ben de sanatıma güvenerek kendimi özgür bıraktım... ve işte ortaya bu şaheser çıktı.
Bu eserimde yeşillerle doğanın dengesine dikkat çekiyorum. Ancak fark ettiyseniz yeşilleri kenarda kullandım, yani doğanın kenara itilmişliğini vurguluyorum. Hemen yeşillerle kesişen kırmızılar üzerinden insanoğlunun vahşetine dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu benim sanatçı sorumluluğumun gereği. Domatesler üzerindeki nar ekşisiyle aslında kanamaya vurgu yapmak istedim. Bu kanama hem içsel hem de dışsal (intenal/external) olarak algılanmalı ki birey-toplum çatışmasına verdiğim ağırlık iyi anlaşılabilsin. En üstte görünen et parçacıkları ile insanın bedenen bölünmüşlüğünü günlük hayat içerisindeki koşuşturmayla ortaya koymaya çalışıyorum. Arka plandaki bira ile hayatın bir sidik yarışından farksız bir hale gelmesini eleştiriyorum.
Haycan gibi entelim lan! Sanatın doruğuyum.
Serseri! ;)
YanıtlaSil