Sayfalar

www.mabutuner.com

2.03.2012

BİRİNCİ MEKTUP

Arkadaşın evini taşıdık. Yardım olsun diye gittik, angarya çıktı. Apartmanın deposuna bile ıvır zıvır doldurmuş, bir de o küf kokusu, pas kokusu içinden pis pis eşyaları ayıkladık. Köşede, eşyaların arkasından, kime ait olduğunu bilmediği gözenekli, kum kahverengi, küçük bir torba çıktı. Dibinden su emmiş, neredeyse yarısına kadar nemli. Açtım, baktım; tamamı zarflı yüz, yüz elli tane mektup. Laf ettilerse de dinlemedim, aldım torbayı eve getirdim. Bazılarının mürekkebi tamamen dağılmış bazıları ise kurşun kalemle yazılmıştı. İşe yarar birkaç tanesini bilgisayara aktardım. Elime geçen ilk mektubu, düzeltmelerini yaptıktan ve biraz şekil verdikten sonra buraya yazıyorum.


26.11.2004
Z.
Sana bu mektubu yazıp yazmamakta kararsız kaldım. Biliyorum, köprünün altından çok sular aktı, bunca zaman tek satır bile yazmadıktan sonra hiç yazmamalıydım belki, ama sevincimi seninle paylaşmak istedim: Bugün tahliye oldum. İyi halden. Başka kiminle paylaşabilirdim ki böyle bir haberi. Babam beni evlatlıktan çıkarmış, annem desen babamın sözünden çıkmaz. İçeri düştükten bir yıl sonra ablam geldi, tüm hesabı kapattı; evli barklı kadın artık, huzuru kaçsın istemiyor haklı olarak. Yıllardır bildik kimsenin yüzünü görmedim. Geriye bir sen kaldın tanıdık, sevdik. Ama merak etme bu beni son görüşün, benden son haber alışın. Aradan on iki yıl geçti, evlenmiş, kendine bir yuva kurmuşsundur muhakkak. Ailenin baskısı, mahallenin dedikodusu rahat mı verir insana! Hele ki senin gibi dünya güzeli bir kıza. Benim gibi bir serseriyi bekleyecek halin yoktu ya.
Hapishaneden çıktım, hemen ileride bir kıraathane vardı, oraya girdim. Eminim hapishaneden çıkan herkes oraya gidiyordur önce. Genişçe, havadar bir yer. Eskiden kıraathane denildiğinde döküntü, boş adamların takıldığı, fosur fosur sigara içilen yerler akla gelirdi; yakında sigara bile içirtmeyeceklermiş, diyorlar. Evet, ne yazık ki sigaraya başladım. Kokusundan tiksindiğim sigara dert ortağım oldu içeride. Bazen kimseye anlatamadığın düşünceleri içine çekmen gerekiyor ve duman edip üflüyorsun boşluğa, kaybolup gidiyor. Cahilce, değil mi! Okuyamadık da işte, cahil adam kaldık.
Allah'a şükür okuma yazmam var. Ocakçıdan mektup yazmak için kağıt kalem istedim, tip tip baktı. Gençten bir çocuk, sarı saçlı, mavi gözlü, Karadenizli gibi. “Abi mektup mu kaldı!” dedi dudak ucuyla gülerek. Ben içeri girmeden önce mahallede bir iki taneydi bilgisayar, şimdi herkeste varmış. Bilgisayardan yazışıyormuş insanlar, herkesin adresi varmış, mektuplar bilgisayardan gidiyormuş. Cep telefonu desen sigara paketinden ufalmış. Çoluk çocuk cep telefonu kullanıyor. Haberdardım içerideyken tabii ki; ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Hey güzel Allah'ım, dünya nereye gitmiş.
Çok vakit kaybettim Z. Umarım sen vakit kaybetmemişsindir.
Bakkalın telefonu duruyormuş hâlâ. Selim ağabeyi bilirsin, değişiklik sevmez, ağır adamdır. Aynen devam ediyormuş. Çırak açtı telefonu. Çocuğa seni sormadım tabii ki, belli mi olur sağda solda aradığımı söyler, başını yakmayayım diye düşündüm. Mektubu Selim ağabey bir şekilde sana ulaştırmıştır diye umuyorum, artık her neredeysen.
Mutlu musun? Dilerim çok mutlusundur. Bir gün olur da karşılaşırsak, yüz çevirme, bir kez olsun gülümsemeni görmek isterim. Ben seni çok seviyorum.
Sağlıcakla kal.
                                                                                    M. C..... K.........

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder